Son zamanlarda ülkemizde sıklıkla karşımıza çıkan hayvana işkence, istismar ve şiddet olayları vicdan sahibi olan her insanın yüreğini yak...
Son zamanlarda ülkemizde sıklıkla karşımıza çıkan hayvana
işkence, istismar ve şiddet olayları vicdan sahibi olan her insanın yüreğini
yakan cinsten.
Bu canlar tüm bu acıları neden yaşıyor?
Neden onların yaşam
hakkına saygı duyulmuyor?
Nasıl bu derece kötülükten beslenen, empati
duygusundan uzak, gaddar ve bencil bir toplum olduk?
Nerede eksiklikler var,
neler yapılmalı gibi konuların her birey tarafından tartışılıp çözümler
üretilmesi ve herkesin üzerine düşen görevleri yapması gerekiyor.
Ülkemizdeki ve hatta dünyadaki milyarlarca insan; hala
hayvanları anlamıyor, empati kurmuyor, onların da nefes alan, duyguları olan,
can taşıyan varlıklar olduğunu idrak edemeyip kendi dünyalarından dışlıyor,
tiksiniyor. Onları tanıyıp, bu dünyanın bir parçası olduklarını kabullenmek,
onlara yardım etmek yerine canice acı çekmelerini izliyor.
Kişilik ve davranışın olduğu gibi; caniliğin ve sapkınlığın
da temeli çocuklukta atılıyor. Sırf keyif almak için veya oyun olsun diye
kedilere tekme atan, sineklerin kanatlarını koparan, salyangozları ezen,
karınca yuvalarına basan, köpeklerin kuyruğunu bacağını kesen merhametten
sevgiden uzak çocuklar yetiştirdiğimiz sürece, bu konuda insanlık olarak bir
adım öteye gitmemiz mümkün değil.
Her konuda olduÄŸu gibi merhamet eÄŸitimi de ailede baÅŸlar.
Çocuklarımız için küçük yaşlardan itibaren hatta daha doğmadan hayaller
kuruyoruz. “Doktor olsun, öğretmen olsun hayatını kurtarsın hatta adam olsun
bizi de kurtarsın.” “Adam olsun” kavramını sadece maddi
olanakların iyileştirilmesi olarak görüyoruz oysa. Çok para kazanıp biraz da
toplumda saygın bir mesleği olunca anne babalık görevinin tamamlandığını
düşünüyoruz. Bu yüzden erken yaşlardan itibaren akademik becerileri kazandırmaya
yönelik çocuklarımızı birçok kursa yönlendiriyoruz ve gerekli gereksiz birçok
bilgi ile beyinlerini doldurmaya çalışıyoruz. Çabucak yazı yazmayı öğrensin,
İngilizce öğrensin, sayı saymayı öğrensin, yüzme öğrensin, çok başarılı olup
her şeyi öğrensin. Halbuki çoğunlukla atladığımız ve hayatının her
alanında çocuÄŸun saÄŸlıklı bir birey olmasını saÄŸlayacak, onu gerçekten “insan”
yapacak en önemli faktörü unutuyoruz: SEVGİ ve MERHAMET.
Çocuklarımıza koşulsuz sevgiyi, merhamet duygusunu, kendini
başkasının yerine koyabilmeyi öğretmek yerine, enerjimizi hep somut başarıya
odaklıyoruz.
Çocuğun içinde doğuştan var olan saf sevgiyi belki de böylece
köreltiyoruz.
Çocuklarımıza huzurun doğada olduğunu, küçük şeylerden mutlu
olmayı öğretmek genellikle geri planda kalıyor.
Nefes alan her ÅŸeye; doÄŸaya,
hayvana, insana, kendinden başka canlıya saygı duyması gerektiğini
öğretmiyoruz. Her canlının yaşam hakkı olduğunu ve onu koruyup saygı duymamız
gerektiğini, zarar vermememiz gerektiğini, kendisinin başına gelmesini
istemeyeceği bir davranışı başka bir canlıya göstermemesi gerektiğini
öğretemiyoruz.
Çocuğa empati duygusunu kazandırmak ebeveynlerimizin düşündüğü kadar zor mu?
En basit haliyle; “bak bunu yaptın ama baÅŸka birisi sana bunu yapsa ne hissederdin?” “kendine yapılmasını istemediÄŸin bir davranışını baÅŸka bir canlıya yapmamalısın” “kendine söylenmesini istemediÄŸin bir ÅŸeyi baÅŸkasına söylememelisin” demek anne baba için ciddi bir eÄŸitim gerektirmiyor. Ä°nsan yetiÅŸtiriyorsak eÄŸer öncelikle doktor, mühendis, öğretmen olan bireyler deÄŸil, herkese her canlıya sevgiyle empatiyle yaklaÅŸmasını bilen ve hatta ileride bu konuda çaba gösterip fark yaratacak çocuklar yetiÅŸtirmemiz gerekiyor. ÇocuÄŸun zamanı geldiÄŸinde akademik becerileri zaten kazanacağını bilip, çocuklarımızı yetiÅŸtirirken bu kavramlara daha çok yoÄŸunlaÅŸmak önceliÄŸimiz olduÄŸunda; farklı bir dünyanın temelini atacağız. Suçtan, ÅŸiddetten, sapkınlıktan uzak sadece koÅŸulsuz sevginin saygının olduÄŸu yaÅŸanılır bir ülke ve hatta bir dünya istiyorsak merhamet duygusunu geliÅŸtirmeyi her ÅŸeyin üstünde tutmalıyız.Hayvan sevgisi ve merhameti olmayan insanlardan, baÅŸka
insanlara iyilik yapmasını beklemek oldukça zor. Yapılan araştırmalara göre,
katillerin hemen hepsi öldürmeye ilk önce hayvanlardan başlıyor. Çocuğa,
kadına, yaşlıya şiddet uygulayan insanların geçmişine bakıldığında mutlaka
hayvana da şiddet göstermiş olduğu görülüyor. Hayvana yönelik cinsel istismarda
bulunanların yine savunmasız olan başka canlara; çocuklarımıza, istismarda
bulunmayacağının garantisini kim verebilir? Bu sebeple hayvana şiddet olan yerde,
mutlaka insana şiddet de vardır. Çocuklarımızı yetiştirirken verdiğimiz
eğitimin içerisine mutlaka hayvana şiddet de koymalıyız.
‘Hayvanlar da canlı varlıklar ve asla kötü muameleyi hak etmiyorlar, yaÅŸayan her ÅŸeye saygı göstermeliyiz’i öğretmek zorundayız.
Merhamet kavramı ile bağlantılı olduğundan; çocuk
gelişiminde temel bir rol oynayan hayvan sevgisi; onların topluma uyum
sağlayan, kendini ifade edebilen, içindeki saf sevgiyi en iyi şekilde ortaya
koymasına ve sosyal bir varlık olarak sağlıklı bir şekilde yetişmesinde önemli
yer tutuyor. Günümüz şartlarının şehir hayatında; çocukların doğa ile iç içe
olamaması, evin dışında sosyalleşmenin az olduğu gerçeği çocukların bilgisayar,
tablet, pahalı ve çabuk sıkıldıkları oyuncaklara gömülmesi sosyal gelişimlerini
olumsuz etkiliyor. Ev, kurs, kreş, okul arasında kısıtlanan çocuklar, kapalı
dünya algısıyla zaman zaman benmerkezci ve kendinden farklı olana duyarsız
yetiÅŸebiliyor.
Hayvanlarla sağlıklı bir ilişki, çocuğa doğanın insan dışında başka parçaları olduğunu gösteriyor.
ÇocuÄŸun “benden baÅŸka nefes alabilen canlılar var ve onlar da benim gibi mutlu olmayı hak eder” algısını geliÅŸtirmesine, bunun devamında insanlarla daha rahat iliÅŸki kurarak dışa dönük, daha sosyal ve aktif bir çocuk olarak yetiÅŸmesine yardımcı oluyor.Hayvan sevgisi ile çocuk, anne baba dışındaki tüm canlıları
koşulsuz sevmeyi ve saygı duymayı öğreniyor.
Hayvanlara yardım ederken aynı zamanda empati ve merhamet duygusu gelişiyor ve sorumluluk duygusu da artıyor.
Yapılan araştırmalara göre evcil hayvan ile büyüyen çocuklar
sorumluluk duygusunu daha çabuk kazanıyor. Hayvanı besleyip yemek ve tuvalet
zamanlarını takip etmek, temizliğine yardımcı olmak, ona zarar vermeyip mutlu
olmasını istemek, hasta olduğunda üzülmek, neşeli olduğunda sevinmek çocuğun
evcil hayvanı dışındaki hayvanlarla da olan olumlu duygularını beslemenin yanı
sıra çocuğun duygusal ve maddi anlamda daha verici olmasını sağlayıp, paylaşma
duygusunu geliÅŸtiriyor. Bu durum çocuÄŸun arkadaÅŸ ortamında ben’den uzaklaÅŸarak
biz duygusunu geliştirmesine daha anlayışlı ve hoşgörülü olmasına yardımcı
oluyor.
Çocuğun yaşayan diğer canlıları sevmesi, öncelikle onları tanıma ile başlar...
Her çocuğun içinde doğuştan saf sevgi vardır ve hayvanlara karşı mutlaka ilgi gösterir. Hayvanlara karşı ilgi gösteren çocuklar anne babaları tarafından engellendiğinde, korkutulduğunda çocuk hayvanlara karşı olumsuz duygular geliştirir. Engellenen çocuk hayvanların asla yaklaşılmaması gereken, pis ve hastalıklı canlılar olduğunu tabulaştırır. Bu durum ileride hayvan fobisi oluşturmasına, insan dışında bir varlığı sevmemesi gerektiği düşüncesinin yerleşmesine neden olur. Bu durum fazlalaşırsa çocukların sevgisiz ve korkuyla büyümelerine, empati becerisini geliştirememesine, kendinden farklı olanı kabullenmeyen, sosyalleşemeyen, arkadaş ilişkileri zayıf, sorumluluk bilincine sahip olamayan bireyler olarak yetişmesine sebep olabilir.Unutulmamalıdır ki çocuklar anne babalarının davranışlarını
gözlemleyerek onları model alır. Hayvana şiddet gösteren, tekmeleyen, taş
fırlatan anne babayı çocuk gözlemlediğinde o da bunu normalleştirir. Hayvanı
seven koruyan anne baba elbette ki çocuğun içindeki sevgiyi besler. Bu konuda
anne babalar da çocuğa örnek olacak davranışlar göstermelidir. Anne babalar
hayvanları sevmiyor veya korkuyor olabilirler, bu durum çocuğa yansıtılmamalı,
olumsuz düşünceler çocuğa aktarılmamalıdır. Yetişkinler de çocuklar gibi
hayvanları tanıdıklarında, zamanla ilgileri artar ve kaygı düzeyleri
azalır. Hayvanları tanıma bilimsel metinler okumak, araştırmak, sevmeye
çalışarak onlara şans vermek ile olmalı; büyüklerimizden duyduğumuz hiçbir
bilimselliği olmayan birtakım olumsuz efsanelerle olmamalıdır.
Bu konuda, her konuda olduğu gibi öğretmenlerimize de
görevler düşüyor elbette. Ailenin desteklemediği noktalarda çocuğa koşulsuz
sevgiyi hayvan sevgisini aşılayacak olan yine öğretmenlerimizdir. Geçenlerde
sosyal medyada karşıma çıkan bir fotoğraf bu konuda umutlarımı besledi. Bir
ilkokul öğretmeni okulun ilk günü çocuklarına dağıtmak üzere küçük paketlere
kedi maması koymuÅŸ ve üzerine “sınıfına hoÅŸ geldin. Benim için bir kediyi
besler misin?” yazmış. Bu kadar küçük ve az masraflı bir çalışma çocuÄŸa hayvan
sevgisinin önemini, merhamet ve sorumluluk duygusunu aşılıyor, aynı zamanda
okulun ilk günü tedirgin çocuklarımızı öğretmenlerine alıştırma açısından da
faydalı görünüyor. Sosyal medyada hızla yayılan bu çalışma diğer
öğretmenlerimize de örnek olması açısından yararlı olmuştur.
Farklı ülkelerde hayvan sevgisinin aşılanması amacıyla;
belirli haftalarda gönüllü veteriner hekimlerin veya okul topluluklarının
çocuklar için bilgilendirici ve eğlendirici etkinlikler düzenlediğini
okumuştum. Bu etkinliklerde hayvan hakları konusunda bilgilendirmelerin yanı
sıra; sokak hayvanları için yapılabilecek çalışmalar, ihmal ve istismar
karşısında yapılabilecekler çocuklara anlatılarak daha bilinçli olmaları
amaçlanıyor. Bizler de belki barınak ziyaretleriyle, belki eğitici küçük
etkinliklerle çocuklarımıza bu konuda destek olabiliriz.
Konuşamayan, derdini anlatamayan, kendini savunamayan, hakkını koruyamayan bu masum canların sesi bizlerden başkası olamaz.
Hayatında bir kez bile bir hayvanın başını okşamamış, bir çiçek koklamamış, kendi türünden başka canlıyı tiksinilecek bir şey olarak gören yetişkinlerin değil; farklılıklara saygı duyan, muhtaç olana el uzatan, koruyan kollayan merhamet sahibi insanların olduğu bir dünya eminiz ki daha yaşanılır olur. Bunun için geleceğimiz olan çocuklara koşulsuz sevgiyi öğretmek en temel görevimiz olmalı.Bahar Çelik
Psikolojik Danışman
Kaynak: politikakademi.org
Hayvan Sevgisinin Psikoloji Ãœzerindeki Etkisi
İnsanlar ve hayvanlar arasındaki bağlantı çok eski yıllara
dayanmaktadır.
Yapılan bir çok araştırma hayvan besleyen insanların ruh sağlığında ciddi
iyileşme ve stresli durumlardan kişiyi uzaklaştırdığı ve otokontrolünüzün daha
da geliştiği görülmektedir.
Sorumluluk duygusunun da arttığı bu güzel bağlamda
gelin birkaç örnekle süreci detaylandıralım; Epilepsi nöbeti geçiren
bir kişi o sırada evdeki köpeğinin kendisini adete yere siper etmesiyle süreci
atlatması..
Sahibinin hasta olduğunu gören kedinin de onun başından
ayrılmaması.
Şizofreni hastası bir kişinin köpeğiyle beraber negatif
belirtilerinin zamanla azaltması..
Yalnızlık hissiyle yıllardır baş etmeye
çalışan bir kişinin köpeği sayesinde ruhsal iyileşme yaşayıp, depresyondan kurtulması
gibi…
Örneklerde görüldüğü gibi hayvanlar çok çeşitli noktalarda
insan yaşamını katkı sağlayıp; sorumluluk duygusunda artma, mutluluk duygusunda
ciddi artma, paylaşma noktalarının gelişmesi gibi bir çok konuda sosyal ve
davranışsal fayda sağlamaktadır.
Hayvan sevgisi çocuklar üzerinde olumlu
etkiler sağlıyor ; ailesiyle daha iyi bir iletişim kurma, empati, merhamet
konusunda güzel adımlar sağlamaktadırlar.
Günümüzde giderek önemi anlaşılan hayvanlara zarar vererek değil merhamet edip sahiplenerek mutlu bir toplum yaratmalıyız, fobileri olan yakınlarınıza aşırı tepkiler vermemeli, kendi korkularınız varsa bunu çevrenize ve özellikle çocuklarınıza yansıtmaktan vazgeçmeniz bu bağlamda en etkili adım olacaktır.
Ä°nsanların olduÄŸu kadar hayvanlarında sevilme ve sahiplenilmeye ihtiyacı var ; yaÅŸamımızı bu denli pozitif etkileyen canlılara hak edilen deÄŸeri verebilmek ve beraber kaliteli zamanlar geçirebilmek dileÄŸiyle…
Kaynak: www.yuzyilhastanesi.com
YORUMLAR